top of page

Ben bu “oyun”a gelirim arkadaş!

  • Yazarın fotoğrafı: Hamit Demir
    Hamit Demir
  • 28 Kas 2020
  • 4 dakikada okunur



“Dünya bir oyun sahnesi, bizler birer oyuncuyuz. Bütün erkekler ve bütün kadınlar, sırası geldiğinde girerler ve çıkarlar bu oyun sahnesine...” diyor ya Shakespeare. Tam da böyle ama üstad cümlenin can alan yerini söylememiş, eksik bırakmış. Belki de siz tamamlayın o kadarını da diye düşünmüş olabilir. Haklıdır da. Lafı uzatıp sündürüp dile dolamayalım. Şimdi; dünya bir sahne, bizler oyuncularız. O halde hayat nedir? Oynadığımız oyunlar toplamıdır. Başka bir deyişle: “oyun hayatın ta kendisidir” zaten.


Oynuyoruz çok şükür. Hepimiz haddimizce, ergimizce, hissimizce oynuyoruz. İstediğimiz oyunlara daldığımız gibi, bazan da daldırıldığımız oyunlar oluyor. Hatta çokça kendimizi içinde bulduğumuz oyunlar daha fazla oluyor. Yaşam her canlının (şimdilik cansız varlıkların oyunlarını bilmiyoruz ya da biliyoruz da bu ayrı bir muhabbet konusu) her an ürettiği, sürdürdüğü iç içe geçmiş, karmaşık ama belli bir uyum içinde sürüp giden oyunlar toplamı gibidir. Bu oyunlar toplamında, bazen kesişen oyunlarımız olur; hep birlikte oynayabildiğimiz. Bazan da tek başımıza kaldığımız olur elbette.


Buradan şu sonucu çıkarabilir miyiz? Oyun kurgusal bir sahtecilik değil, kaygısal bir gerçekliktir. Ben çıkardım bile. Peki madem, “neden oynarız biz”? Çünkü oynarız da ondan. Oyun kendinden başka bir şey olmak amacı gütmez de ondan. Oyunun sonuçları ve ardıl etkilerinden çok, kendisidir esas olan. Öyle ya da böyle, oyunda esas olan, “oynamak”tır. Kazanmak yahut kaybetmek oyunların temel amacı değildir. Bu boktan çıkarsamayı da kim yaptı. Rekabetçi ve yok edici kapitalizm denen salak oyunun bir dayatmacası olabilir mi? Olur olur…


Katılmak, olmak, haz almak, kendin gibi olanları görmek, onlara dokunmak, o zamana değin içinde kalan ve karşılıklarını bulamadığını düşündüğün pek çok şeyin karşılığını görmek, kirlenmek ama temiz kalmak, yorulmak ama yılmamak, ölmek ama yeniden doğmak, korkmak ama celladının yüzüne tükürmek, kör kalmak ama karanlıkta nur’lanmak, arkana baktığında hep ve hiç olmak… Daha bir sürü bi şey.


İşte bütün bunlar, bizim oynadığımız oyunlardan aldığımız keyfi ve onu tekrarlamak istemimizi belirler. İşte bu yüzden bazı oyunlara katılmak istemeyiz bazılarından da asla kopmak. Bazılarıyla oynadığımız oyunlardan çok mutlu oluruz bazılarıyla ise asla. Aşk da bir oyundur bu bab’da, meşk de. Spor da bir oyundur, seks de. Yalnızlık da bir oyundur, çağlamak da. Devrim de bir oyundur, evrim de.


Benim bu dünyada bir yerim olmadı,
Kuytu gövdemi saymazsak eğer.
Gövdem ki varla yok arası,
Hem varlığa, hem yokluğa değer.
Ama yüreğim hiç solmadı.
Bir gül koklayayım izin verin de. (Metin Altıok)

Oyunlar varla yok arasıdır aslında. Hem vardır her şey içinde, hem yoktur kalan dışında. Hep güzel olmaz oynadığımız oyunlar kuşkusuz. Kızdığımız, üzüldüğümüz, tepindiğimiz, ağladığımız da olur. Kötü oyunlar da oynarız bazen çok şükür. Sonu hep iyi bitmez oyunların. Tiyatrolardan farkı budur işte. Tiyatrolar kurgusaldır nihayetinde. Zaten ne demiş Augusto Boal: “herkes oynayabilir hatta aktörler bile”. Yeter ki sonu iyi bitsin demeyiz üstelik oyunda. Oynamak yeter çünkü bize. Bir de ekleyeyim bu yerde; oynamak, oyuna sığmaz her demde. Oynamak oyundan da fazlasıdır belki de.


İşte hem öyle hem böyle. Geçenler de bir oyun oynadık gene ama bu kez hep birlikte. Nasıl oldu inanın ben de çok bilemedim. Ama bir sabah, gün doğmadan, deniz daha bembeyazken, ağaçlarda kuşlar şakımamışken, karıncalar yuvalarına, arılar kovanlarına seyr-ü sefere başlamamışken başladı bu oyun. Aslında yeni de sayılmaz pek, daha çok yenilenmiş bir oyun. Biri geldi sarıldı bir ağaca, biri geldi keseyim dedi. Biri geldi iş makinasıyla, biri geldi attı kendini ortaya. Biri geldi yaktı yıktı, biri geldi “binlerce oldu” bir daha gitmedi. O sabah yakan yıkan, çok kabus gördü sonrasında. Bu kabusu öncesinde hiç görmemiş olan, ilk kez çatladı ortasından.


Cellat uyandı yatağında bir gece
"Tanrım"  dedi  "Bu ne zor bilmece :
Öldürdükçe çoğalıyor adamlar
Ben tükenmekteyim öldürdükçe..." (Ataol Behramoğlu)
Çok pişman oldu sonrasında kabus gören. O son ayranı içirmeyecekti milletine. Hep uyku getirir ya ayran, bu kez öyle olmadı aslında, resmen Alis harikalar diyarında. Yatmadan önce içilen ayran, uykusunu kaçırdı insanların. Uykusu kaçan binler, milyonlarca olup hep birlikte uyanınca… Evde hava sıcak, hele dar gelmeye görsün dört duvarlı konaklar, renkli tvler matlaşınca, saflar netleşince… birden bir kıyamettir kopar ufuklardan. 

«—Gayrık yeter!...» demesinler. Ve bir kerre dediler mi : «İsrafil surunu urur mahlukat yerinden durur», toprağın nabzı başlar onun nabızlarında atmağa. Ne kendi nefsini korur, ne düşmanı kayırır, «Dağları yırtıp ayırır, kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa...» (Nazım Hikmet)


Ellerinde pankartlar, gidiyor bu çocuklar. Kalktı ayağa kalktı tüm coğrafya. Fizik durur mu, o da. Ardında matematik, kimya. Kim durdurabilir biyolojiyi, tıbbiyeyi. Hakkı hukuku cabası. Haydi buyurun bakalım; Bedreddini bir kardeş sofrası. Hele hele bak sen şu sanat’a. Neler de bilirmiş, neler de yapabilirmiş. Belki de sanat “Sanat” olalı hiç bu kadar yaşamadı, yaşamın içinde olamadı.


Biz bu güne dek, hep anlatmışız gökkuşağının güzelliğini. Oysa gökkuşağı olmak varmış. Olduk çok şükür. Biz hep çoğalmaktan dem vurmuştuk, oysa bir olmak varmış. “Bir”dik çok şükür. Biz hep coşmaktan bahsettik, oysa çağlayan olmak varmış. Çağaldık çok şükür. Biz hep şarkı dinlemişiz bu günlere kadar, oysa şarkı söylemek varmış. Şakıdık çok şükür. Hem de, toprak çanaklarda güneşi içenlerin türküsünü…


Ben bu oyunu oynamayı çok sevdim dostlar. Ben bu oyunu içimdeki ve dışımdaki mihraklarla birlikte yahut onlarsız oynamayı çok sevdim. Birden milyon olmak, milyondan bir olmak. Can olmak, yoldaş olmak. Yola düşmek, yolda düşmek. Üşümek, bir ağaç sarındığını düşünmek. Ethem, Mehmet Ali, Ali İsmail, Medeni, Abdullah olmak, onlarla ölmek.



İnsan dediğin nice işler görür, generalim, Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin. Ama bir kusurcuğu var; Bilir düşünmesini de. (Bertold Brecht / Çev: Asım Bezirci)


Sana kötü bir haber vereyim bay başkan. Biz bu oyunu çok sevdik. Gene oynayacağız. Zaten oyun devam ediyor, hiç bitmemişti. Börklüce’nin, Torlak’ın sesi rüyalarına girecek yakında. Katlettiğin ağaçların, katırların, karıncanın ıssızlığı, Yunus’un dili, Pir Sultan’ın öfkesi boğacak seni kan uykularında.


İyi uykular bay başkan. Günümüz ve gözlerimiz aydınlık olsun!


Hamit Demir

 
 
 

Comments


© 2023 by Actor & Model. Proudly created with Wix.com

bottom of page